27 Mayıs 2012 Pazar

Dragon boat

İki gündür, Halicte şirketler arası yapılan Dragon boat festivalindeyim. Oldukça kalabalık bir ekibimiz vardı, birkaç eş-çocuk dışında ilk gun bölümden desteklemeye gelen bir tek ben vardım. Görevimi yerine getirmek için bolbol fotoğraf ve video çektim. Fotoğraflarda mümkün olduğunca güzel pozlar verdim :)) tebiki boyutlarımı saklamak pek mümkün değil ama gıdımın daha az görünmesi için çeşitli denemeler yaptım ki bazılarında başarılı olmuşum eheh
Gerçekten çok eğlenceliydi, ozellikle ilk gün. Sosyal ortamlara katılmak her zaman doğru karar arkadaşlar. İnsan içine çıktığımda ben çok fazla yiyemiyorum mesela. Keyifli olması da cabası..

Nacizane tavsiyem, tembelliğe kapılmamaya çalışın, gelen teklifleri red etmeyin. Niye reddedeyim diye düşünmeyin benim özellikle depresyon dönemlerimde ilk tepkim bir bahane bulmaya çalışmak oluyordu. Alternatifi evde pinekleyip yemek yemek ama dışarı çıkmak gelmiyordu içimden. En büyük bahanem de çok yorgunum, kendime zaman ayırmalıyım…
Yalan :) farkında olmadığım bir yalan. Aslında sevdiğim insanlarla arkadaşlarımla vakit geçirmek beni mutlu ediyor, hayatın anlamı da mutlu olmak değil mi??

Bu sebeple evde dinlenmek işini çok abarttığımızda hemen kendimizi dışarı atmalıyız. Çunkü az sonra paylaşacağım yazıda da göreceğiniz gibi, oturmak, tembellik genlerimize uzun zaman önce yerleşmiş..
Hadi buyrun;

Yüzüyle oturan Turk-Oturan yüzlü Türk//Pritchett
"Kimse Türkler gibi, güzel, rahat, yayılıp gevşemiş olarak, ilik ve kemiğiyle, ruhu ve bedeni ile oturamaz; otursa da, keyfini çıkaramaz. Oturmak, Türk insanının özgün niteliğidir. Bedenin her hücresi, yüzünün çizgileriyle oturur. Sanki hiç kalkmamış, kalmayacakmış gibi. Bu sanatı, Topkapı Sarayındaki sultanlardan öğrenmiştir sanki. Başkalarını, evine, ofisine, odasına, okuluna, kahvesine, bahçesine oturmaya çağırır. Gelmeyene gücenir. Oturmayan konuğun ziyaretini saymaz. Oturanlar da birbirlerini oturmaya davet ederler. Resmi toplantılara oturum derler. Oturumlara ad ve sayı verirler. En ciddi konuşmalar bir köşeye çekilip oturarak yapılır. Üç-beş hal hatırdan sonra, oturanlar genizlerini temizler, derin bir sessizliğe gömülür, oturmaya devam ederler."Kişisel Ataleti Yenmek//Mümin Sekman.

Nasıl tanıdık geldi mi :))) İyi haftalar

24 Mayıs 2012 Perşembe

Umut kalacağına emek kalsın

Dün akşam eve biraz erken gittim, henüz evlendirme programları bitmemişti. Bu programlar baştan sona seyredilecek gibi değil ama itiraf ediyorum hafta içi evde olduğumda gündüz programlarında ne var ne yok bakıyorum. Kocaman insanların neler yaptığını görmek çoklukla itici bazen de çok komik oluyor. Dün akşam 25 yaşında bir adaydan duydum başlıktaki sözü, annesi söylermiş. Çok hoşuma gitti. Alt metninde benim için zayıflamak dışında başka şeyleri de düşündürüyor ama kolaylıkla mevzumuza uyarlayabiliriz :))
Zayıflamak konusunda atalete düşmek en cok başımıza gelen olay biliyorsunuz. Yaymak gibisi yok, ertelemek, düşünmemek. Yada emek verdiğimizde başaramayacağımızı düşünmek, çok kısa zamanda ulaşılamayacak hedeflerle umutsuzluğa kapılmak mümkün.
Aslında hayatımızdaki her konuda sadece hayal etmek, umut etmek yerine emek vermeye başlasak, bir gayret arzu ettiklerimize ulaşabiliriz. İstemediğimiz gibi olsa sonuçta ne olur ki yenilmek yok en azından çaba gösterdiğimiz için rafa kaldırıp yeni hedefler seçebiliriz.
Canım arkadaşım Yeliz'in bir önerisini gerçekleştirmeye çalışacağım bundan böyle; fotoğraf eklemek!
Neler ekleyebilirim diye düşündüm, kendi fotoğraflarımda henüz fark çok belli olmuyor. Belki bir ara ilk durumu ekleyebilirim.
Son günlerde yine moda ve kıyafetlerle ilgilenmeye başladım ve bazılarını giydiğimi hayal ediyorum. Biliyorsunuz son trend evrene olmuş gibi mesaj göndermek ki gerçekten olsun :)))
Alttaki bluzu bir kalem etekle ve yüksek topuklu bir ayakkabı ile kombinlemek muhteşem olabilir. Ne dersiniz? ;)

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Geç kalmak

İse, projelere geç kalmak, alınması gereken kararlara yapılması gereken seylere gec kalmak, fırsatları kaçırmak, yakinindakini çok geç farketmek.. Giderken... Çok çok geç kalmak herseye hayata :((

20 Mayıs 2012 Pazar

Fast food mu??

Vee İstanbul'a dönüş..
Antalya seyahatim tam hayal ettiğim gibi olmadı. Genelde beni mutlu edecek olaylar için pek heveslenmemeye çalışırım. Böyle yazınca çok komik oluyor aslında. Fazla gülme fazla ağlama fazla heveslenme.. Kültürümüzde iyi ve güzel yada sadece içimizden gelen bir şeyi hak etmediğimize ve yapamayacağımıza dair bir inancımız var sanırım. Sürekli kendimizi bir geri tutma engelleme.
Neyse bu hassas bölgeden engelleme ile ilgili daha iyi bir noktaya geçiş yapayım. Bir kaç gündür canım biraz sıkkın, eskiden gelen bir sorun tekrar hortladı. Elden bir şey gelmiyor, geçmiş muhasebesi de sadece mutsuz ediyor. Ne gerekiyorsa onu yapacağız ancak canım sıkıldı çok ve canım sıkılınca ne olur genelde?? Kendimi tutmaya çalışsam da biraz miktarlar kaçtı, ama yer değiştirme taktiğim işe yaradı. Sağlıklı atıştırmalıklara verdim kendimi.
Durum çok kötü değil don't panic :)) hatta iyi bile çünkü dün yan gelip yatarken bugün için hain planlar geçmeye başladı aklımdan. Nereden geliyor bu fikirler bilmiyorum sanki beynimin derinliklerinde bir alışkanlık bölgesinden bilemiyorum.
Bugün eve gelince belki kentucky belki de burger yeme fikri düştü aklıma ve itiraf ediyorum "olabilir" diye düşündüm. "Ne olacak bir kere yiyebilirim, zaten bir-iki aydır yemedim". Sonra konuyu bugün düşünmek üzere erteledim.
Bugün ise düşündüm taşındım, ikisini de yerken aslında zevk almadığımı ve midemi rahatsız eden bulandıran anları hatırıma getirmeye çalıştım. Daha önce bir kereden bir şey olmaz anlarımı ve sonra olanları aklımdan geçirdim. Yememeye gayret ederek şuan yazdığım yazıyı hayal ettim :))
Tabi ki yemedim, hemen kendime tavuk pişirdim ve dışarıdan yemek söylemedim.
İlk fast food saldırısını savuşturmuş bulunuyorum, ohh bee ;)

18 Mayıs 2012 Cuma

Yalan dünya

Var.. Aşk da var. Yaz da var, güz de var şu hayatta, saz da var, caz da var haz da var.. Hüzün de var, dert de var,  var da var. Konuya yalan dünya ile girdim ama bugün diziyi seyrederken 2 gündür hissettiklerimi özetlediğini düşündüm.
Almanya'da kaldığım kısa dönemde göz yaşının biraz rahatlamaya yaradığını ama çözüm olmadığını, sadece zaman kaybı olduğunu farkettim. Tabiki benim için, sürekli melankoliye kapılmaya, kararlarından vazgeçmeye herşeyi bırakmaya meyilli olan benim için.
Herşeyi bıraktığım, çok da hafif olmayan depresyon dönemlerinde bile üzüldüğüm konular için kendimi paralama süresini kısa tutmaya çalıştım. "Tamam, 1 gün ağlaşıp somurtabilirsin ama sabah gereğini yapıyoruz"
Neden duygusala bağladığımı merak eden olursa bunun olacağı belliydi. :))ne kadar konumuz diyet ve sağlıklı yaşam olsa da konuşmaya, kendimi ifade etmeye başladığmda duramayacağım ve direk düşüncelerime geçeciğim belliydi. Sanırım son günlerde duygularımla fazla yüzleşmeye başladım çünkü damlalar tam çıkışta bekliyorlar :)
Çok gülmekten korktuğum gibi çok ağlamaktan da korkarım aslında çok gereksiz derin düşünüp hissettiğim ve sürekli kafamda tuttuğum için Allah'ın gücüne gitmesinden korkuyorum. Ama aslında olacakları engellemek bugünün meselesi değil. Kaderi bir tarafa bıraksak da şuanda yaşadığımız herşeyin temelini atalı çok oldu. Hatta süprizlerin de, hatta eskiden yapılan hataların, alınan kararların ceremesi de daha önce belirlendi.
İyi ki bu haftasonu ailemin yanına gelmişim. Çok şükür çaresi olmayan birşey değil zaten iş güç ile ilgili, sağlık değil.. Güç vermeye yatıştırmaya çalışıyorum, fena da değilim, başarılı olmadım değil farklı bir bakış açısı kazandırmakta. Ama bugün enerjim yerlerdeydi, yüz mimiklerimi bile oynatamadım.
Aslında can sıkıcı durumun içinden biraz başımızı uzatsak daha salim kafayla olumlu tarafından bakabiliyor insan ama canım bir süre kafamı kaldırmak istemedi. Ama işte hayat aslında bir sürü sayıdan, hesaptan oluşan denklemeler içeriyor. Takkeni eline alıp hesaplayıp, planlayıp yapman gerekeni yapacaksın. Kitapta dediği gibi canın istemiyorsa da iradeni kullanarak yapacaksın.
Önemli olan bir arada olmak birbirine destek olmak, Allah yol gösterecektir. Eskilere değil yeni hedeflere odaklanmak en güzeli ki hedefim direk geldi bugün :))
Çok yakın bir arkadaşımın 4-5 ay içerisinde evleneceğini öğrendim, bu mutlu haber içimi ısıttı :) şimdiden ne giyebilirim diye düşünmeye başladım. Bir ara terminim oldu böylece, diyorum ki elbise için erken mi, bir pantalon bluz mu giysem :))
Netice olarak Nil'le başladım görümcesi ile devam edeyim :)
"Bir çaresi bulunur, elbet yarın
Yeniden yaşamanın
Bir çaresi bulunur elbet canım
Bi uyuyup uyanalım"
Sevgiler.. İyi geceler ;)

15 Mayıs 2012 Salı

Teşekkür ederim

İtiraf gunüm bitmeden bir kac şey yazmak istiyorum. ;) Yargılamadan dinleyen, sadece dinleyen, anlamaya, hatta çözüm bulmaya çalışan dostların kıymetini bilmek gerek. Gercekten paylaştıkca aptalca olduğunu düşündüğün her şey gecmiste kalıyor. Düşünceler netleşiyor,kararlar hedefler daha bir kararlılıkla uygulanıyor. Huzur, nese ve mutluluk kalbe yerleşiyor. İyiki varsınız canlar, yanımda olduğunuz için teşekkür ederim...

Tam 1 ay oldu :)

  Evet çok şükür ilk hedefime ulaştım. Sağ salim, aynı istek ve kararlılıkla bir ayımı bitirdim. Ki bu ay gerçekten evren beni çok zorladı, çeşit çeşit sınavlar yolladı ama vazgeçmedim. Biraz yalpaladığım oldu ama ilk fırsatta toparlandım. Hedefimden şaşmak istemiyorum. Değişmek, artık bambaşka bir insan olmak istiyorum. Zaten bir değişim başladı içimde, canımı sıkan durumlardan uzak durmaya, kendimi sürekli oyalamaya çalışıyorum. Önemli olan her zaman bir hedef sahibi olmak, kafayı meşguletmek ki gereksiz şeylere can sıkılmasın. Şuanda 2., 3., 6.,9., ayların geçmesini istiyorum çabucak. Ben gayret etmesem de hızlı geçiyor hayat ama değişimi farketmek istiyorum. Bu arada verdiğim kilo çok fazla değil. 4 kilo. Sağlıklı olan ayda 4-5 kilo vermektir aslında ama eski alışkanlıklarımdan, kafamdaki limitlerden de kurtulmaya çalışıyorum. Çok ünlü bir doktor bana toplam kilonun %10'un bir ayda verilebileceğini ve sorun olmayacağını söylemişti. Kendisine gidiyor olsaydım lezzetsiz yemekler ve açlıkla, iğnelerle 13 kilo vermiş olabilirdim. Amaa bir faydasını göremezdim kaldı ki geçmişte de görmedim. Bu sebeple mutluyum, en kısa zamanda kafamdaki küçük şikayetleri de bitireceğim. Nice ay dönümlerine :))    

12 Mayıs 2012 Cumartesi

Toksik olan dozdur


Yaz yaklaşıyor ve inanılmaz bir diyet, spor, zayıflama, güzellik bilgi bombardımanı yaşıyoruz. Kendime dikkat etmediğim ve kendimi yemeğe verdiğim günlerde en tahammül edemediğim, böyle programları seyretmek olurdu ve tabi arkadaşlarımla, annemle, teyzelerimle diyet muhhabbeti yapmak çok zor gelirdi.. Maazallah konuşurken yapmam gerekenleri görmekten kaçamam, yemek yeme zevkim engellenir, bir de üzerine diyet yapar zayıflarım diye bu konuşmalardan hep kaçardım :))
Gerçekte ise konu hakkında oldukça bilgiliyim, yıllardır denediğim diyetler, doktorlar, spor üyelikleri sayesinde aslında paylaşacağım çok şey var. Hatta oldukça komik bir teklif geldi iş arkadaşlarımdan, çok da ısrarcılar. Yeni anne olan arkadaşlarım öğlen iş yerinde karın hareketleri yapmak istiyorlar ve hoca olarak da beni yani başı kiloları ile belada ve yaklaşık130 kilo olan beni seçtiler :)))
Bu durumda onlar mı çok umutsuz durumda bilemiyorum. Şaka bir yana aslında gerçekten de çok bilgi biriktirdim konu ile ilgili, çalıştırmak istedikleri bölgeleri sorduklarında aklıma hemen bir spor hareketi geliyor. Mesleğimin yanında yeni bir uzmanlık geliştirmiş durumdayım.

Diyet yapmadığım zamanlarda kaçtığım herşeyle aşırı ilgileniyorum bu aralar. Diyet programları çıkınca kanal değiştirmiyorum, haberleri dinliyorum, yazılanları okuyorum. Aslında bu durum biraz da amacımı unutmamak ve kendimi motive etmek için.. Çok da keyif alıyorum, yeni şeyler öğrendiğim gibi hala aynı saçmalıkların yapıldığını ve tavsiye edildiğini görüyorum.
Siz siz olun diyetle ilgili çok şey seyretseniz ve öğrenseniz de her duyduğunuz denemeyin. Popüler diyetlerden uzak durun, ünlü doktorlara benim gibi çok paralar harcamayın, kilolarınızdan çok hızlı ve kolay kurtulacağınızı düşünerek hareket etmeyin, çok klişe ama gerçekten verdiğiniz kilonun en az iki katı geri alınıyor örnek ben, en son 30 kilo kadar verip 55 kilo civarı aldım. Hoop başa döndük hatta başlangıç çizgisinden de geriye düştüm. Bunlar düşünülmesi eğlenceli konular değil aslında. Yazarken, yüzleşiyorum ve içim içimi yiyiyor. Ama napalım that's life! Her yapılan işin, alınan kararın bir sonucu var. Keşkelere çok takılırsanız geçmişte çok yaşarsınız, sürekli bugüne getirmeliyiz kendimizi. Bugünün amaçları ve yapılabilecekler listesine sahip olmak geçmişteki hataların ve olayların çetelesini tutmaktan her zaman iyidir. Sürekli aynı kısır döngüyü yaşamak mı yoksa hayatımızda yeni güzelliklere yer açmak mı?

Konunun başlığına gelince, son okuduğum diyetisyen  röportajından. Paracelsus diye bir şahsiyet söylemiş. "Toksik olan dozdur" Kesinlikle bu işin özeti diyebilirim. Bunca senelik diyet kariyerimde geldiğim nokta budur, her şeyden doğru miktarlarda yemek yemeği alışkanlık haline getirmek. Vücudumuz için gereken tüm besinleri almak hem sağlıklı, hem mutluluk verici olacaktır. Bunu yaşam prensibine dönüştürmeyi başardığımda, hayatım zayıflamak, yemek merkezli olmayacak. Sürekli diyette olma psikolojisinden kurtulup, kilomu da koruyabileceğimi umuyorum. Bu uzun süre denemediğim bir yöntem, umutluyum :))

9 Mayıs 2012 Çarşamba

İstek, motivasyon, iradenin gücü

  Daha önceki bir yazımda "Kişisel ataleti yenmek" kitabından bahsetmiştim. Tembelliğin ruhsal, fiziksel atalete dönüşmesi ile ilgili bir sürü değerlendirme var kitabın içinde. Özellikle, atalet içerisindeyseniz ve değiştirmek için güçlü bir isteğin yanında çabanız da varsa; bulunduğunuz durumu daha iyi anlayacağınız değerlendirmeler mevcut kitapta. Son okuduğum bölüm istek ve iradeyi anlatıyordu.. Bazı insanların yapılması gereken şeyleri görev bilinciyle, istemeseler bile irade gücüyle yaptıkları bazılarının da istemeyi beklediklerinden bahsediliyor bölümde. Evet aynı ben :) yani istemeyi bekler dururum her zaman. Hatta bu konuyla ilgili sağlam bir desteğim de var. Küçükken çok maymun iştahlıydım. Birşeyi ister, çok ister, kafamı deli gibi meşgul eder ve çabuk sıkılırdım. Bu sebeple büyürken gerçekten çok istediğimden emin olmadığım hiçbirşeye ne emek ne para harcamamayı öğrenmeye çalıştım. Biliyorum ki içimdeki istek güçlüyse zor da olsa o işi yaparım, iyi de yaparım. Çünkü bir işe kalkıştığımda artık hedefim başarılı olmaktır, ne gerekiyorsa yaparım. Yani bazı konularda iradem isteğimden sonra çalışır. Bazı konulardan kastım; diyet konusunda çoğu zaman irade aşamasına ulaşamadan vazgeçmem. İrade-istek ile ilgili bölümü okuyunca istemeyi beklemenin çok da akıllıca olmadığını farkettim. Aslında biraz da komik, yapılması gerekeni yapmak için kolları sıvamak dururken aynı atalet, mutsuzluk içerisinde içimden gelene kadar beklemeye devam etmek… Ki biliyorsunuz yemek yemek çok tatsız bir kısırdöngüye sebep oluyor. Mutlu olmak için yiyip, yediğimiz için mutsuz olup tekrar başa dönüyoruz. Zaten bu atalet duygusu depresyona dönüşünce hangi istek kalıyor ki bekleyelim gelsin diye? Bu sebeple kitap ilginç bir şekilde, isteksizlik ve motivasyon düşüklüğünün başgösterdiği durumlarda iradenizi kullanarak yapılması gerekeni yapın diyor. Çünkü önemli olan ataletin tuzağına düşmemek, hareketelenmek. Arkasından istek de gelecektir diyor. Düşünmeye değer bir durum aslında. Diyet yaparken ilk başlangıçtaki istek, kararlılık önümüze çıkan bazı durumlar yüzünden azalabiliyor. İşte bu noktada tekrar istemeyi beklemeden kendimizi zorlayarak irademizi kullanmaya çalışmalıyız. Aklımıza bir şey takılınca irade savaşı bir miktar sürüyor, işte o an yapılması gerekeni yapalım. En azından ben biraz daha durumun farkında olmaya ve doğru kararı almaya karar verdim :) Kolay mı hiç değil. Son günlerde duygusal dalgalanmaları çok yaşıyorum. Çok şükür hiçbiri çok önemli yıkıcı şeyler değil ama insanın aklı takılıyor bilirsiniz.. Kafamdaki son konu gideceğini öğrenene kadar bu kadar değer verdiğimi bilmediğim bir arkadaşım. Böyle konular beni direk strese ve yemeğe yöneltiyor. Bugün o karar anını yaşadım ve yenildim, sabah iki tost yedim. İkinciyi yemeden önce kendimle savaştım kitapta okuduklarımı aklımdan geçirdim. "doğrusu bu Elvan yapma" dedim ama nafile.. İstedim!! :) Ama yeni beslenme düzenime alışma yolculuğumda bu ne ilk ne de son sınavım. Her zaman can sıkıcı şeyler oluyor hayatta. Kişilik olarak da herşeyi kafamda çok fazla tartan bir insanım, aynı zamanda bunu da azaltmak istiyorum. Herşeyden çok artık değişmek istiyorum, kendi değişimimi yönetmek istiyorum(değişim yönetimi eğitimi hala aklımdan çıkmıyor :) Özet olarak istediğin şeyler her zaman doğru olan değildir, istek ve motivasyon azalırsa yapman gerektiği için yap ki o nokta geçtiğinde bir çuval incir berbat olmasın :)))    

5 Mayıs 2012 Cumartesi

800 gram :)


Diyetisyenime geçen hafta gidemedim. Daha doğrusu annecim buradaydı ve onu bırakıp gitmek istmedim zaten 4 günlüğüne gelmişti.
Tamam itiraf ediyorum annem kaç kilo olduğumu bilmiyor ve onunla gitmek istemiyorum.

Tabi ki geldiği ve beni yalnız bırakmadığı için çok mutluyum. Hem hergün gezdik hem de bol bol sohbet ettik. Bir süredir ertelediğim ama mutlaka bir şeyler yapmam gereken bir konuda harekete geçmeme destek oldu.

Azalmış olan yemeklerimi tamamladı :)) iki arada bir derede bana bir sürü yemek pişirdi.

İlk günler fena değildi idare ediyordum ancak geçen Pazar kebapçıya gittik kuzenlerimle of ooff.. Nasıl bir saldırma, ne kadar pide yedim bilmiyorum, hmm acılı ezme de çok güzel olmuş dedim dedim yedim.
Kusacak kadar yememe rağmen ana yemeğin tek tanesini bırakmak istemedi canım. Bir de üzerine evde tatlı yedim. Ertesi sabah da çok başarılı bir başlangıç yapmadım ve yine dışarıda yemek. Ertesi gün tekrar dışarıda yemek. Bu sefer çok abartmamaya çalıştım aslında ama hafta içi işe giderken yaptığım kadar düzenli olmadı son hafta.
Çarşamba iyi geçti ancak Perşembe ve Cuma yaşadığım duygusal dalgalanmanın ve stresin de etkisiyle, gözüm neredeyse hiç birşeyi görmedi. 
Kararlarım, amaçlarım uçtu gitti.
En üst noktasını da dün akşam yaşadım. Çook gereksiz, düşünmeden yedim..