28 Nisan 2012 Cumartesi

Sarı dolmuş işkencesi ve diğerleri


Birkaç gündür yorgunluktan ve yoğunluktan yazamıyorum. Ama sürekli olarak potansiyel yazı konularımı düşünüyorum bu sebeple aklım daldan dala gidiyor herşeyi paylaşmak istiyorum.

Sondan başlayarak..
Annecim burada, şirket Pazartesi zorunlu izin verince 4 gün evde yalnız kalmak düşüncesine dayanamadım. Hele geçen Pazar malak gibi yatıp, sürekli birşeyler yedikten sonra yalnız olmamaya karar verdim.
Antalya biletleri çok pahalı olduğu için sağolsun annecim geldi. İyi ki de geldi hem daha çok keyiflendim hem de deepfreeze deki yemeklerim bitmişti, hain evlat ben 4 günlüğüne gelen anneciğime hemen pişirmesini istediğim yemeklerin listesini verdim.
Aslında bu noktada bir tavsiyede bulunabilirim, diet yaparken en büyük sıkıntı sağlıklı yemekler hazırlamaktır.  Sizin için biri yemek yapabilirse muhteşem olur.
İlk tavsiyem sadece sizin değil tüm aile fertlerinin yeme düzenini değiştirmesi çünkü rejim bittikten sonra da aynı şekilde yemek yerseniz herşey boşa gidiyor ama hep beraber daha sağlıklı ama lezzetli ve porsiyon kontrollü yemeklere beraber geçerek diyet dönemini daha rahat atlatabilirsiniz.
İkinci tavsiyem teknolojiyi kullanmak yani deepfreeze. Zayıflamam için herşeyi yapmaya hazır olan annecim bana yemek yapmakla kalmıyor, yemekleri bir öğün olarak porsiyonlara ayırıp deepfreze koyuyor ki müthiş kolaylık. Pişirme derdi olmadığı için yemek saatim geç kalmıyor. Çok zaman yemeği beklerken bir sürü peynir ekmek yediğimi hatırlıyorum. Saklama ve dondurma koşullarına uyulduğu sürece yemekler taze saklanabiliyor. Kesinlikle tavsiye ederim.
Gelelim başlıktaki sarı dolmış hadisesine. Kilolu olmak çok zor biliyorsunuz hele aşırı kilolu olmak tam bir işkence oluyor bazen. Dar alanlarda, etraftaki insanları sıkıştırma stresi ile iki büklüm seyahat etmek sinir bozucu bir durum. Rahat edebileceğim tek yer var 3 kişilik koltuğun kapı tarafı çünkü bir kısmımı koltuk dışında tutup rahat ediyorum ama 8'de 1 ihtimal her zaman gerçekleşmiyor. Ön koltuk ise ne yazık ki iki kişi oturttukları ve ben oturduğumda kimse oturamayacağı, şoförle girilebilecek polemik, insanların bakışları vb ihtimalleri sebebiyle tercih ettiğim bir yer değil. Bu gereksiz stres sebebiyle 1.5 saat süren otobüsü tercih ediyorum çoğu zaman.
Yazarken bu durumun beni üzdüğünü farkettim, kendime çözüm ürettiğimi düşünüyordum ama çok kafama taktığım bir mesele olmuş. Yıllar önce üniversitede normal bir şişmanken bir otobüs yolculuğunda yanımdaki kadın "çok sıcaklık" yaydığım için beni yüksek sesle eleştirmişti çok şaşırmıştım ve üzülmüştüm. Ben de toplu taşımada tanımadığım insanlarla dokunarak oturmayı tercih etmiyorum ama kilolu insanlar o kadar da tahammül edilemez mi. İnanın biz daha çok strese girip üzülüyoruz, değmemek için belimiz, popomuz, bacağımız ağrıyor.
Neyse iyi tarafından bakarsak kendimi motive etmek için zaman zaman kilo verdiğimdeki kazançlarımı düşünüyorum, en azından bu stresten kurtulacağım, hakkım olan yerde rahat rahat oturabileceğim.
Bu konu dışında güzel şeylerden bahsedeyim biraz da; gayet iyiyim,  geçen haftaki bir günlük depresyonumdan sonra toparlandım amacıma tekrar yöneldim. Ne gerekiyorsa yapmaya devam edeceğim. Örneğin pek yapmadığım bir şey yaptım bugün: sabah kahvaltıdan önce spora gittim :)) bir saat spor yaptım ve keyifli bir kahvaltı yaptım. Anneciğimin gözleri yaşarmıştır eheh
Bu hafta hesapta olmayan bir iş yemeği sebebiyle hafta başında spora gidemedim. Pazartesi temizlikten perişan olup gidemedim tam Salı giderim derken hoop Kumkapı.. İlk defa gittim çok enteresan bir yer %90 yabancılar vardı.Mezelerden ufak porsiyonlarda tattım ve balık ızgara olduğu için başarılı bir yemek oldu. Vee ballı kaymaklı gelen meyve tabağının yüzüne bile bakmadım. Bu haftaki ilk başarımdı..
Çarşamba ve Perşembe spor beni çok yordu neden bilmiyorum. Eve gelip bayılıp uyudum ve yazamadım bloga. Çok derin kaliteli uykular başladı spor sayesinde yaşasın! Ama Perşembe servisi kaçırdım, saatimi bile kuramadan uyuyakalmışım. Geçen hafta bu kadar yormamıştı spor enteresan.. Umarım enerjim yükselir.

Evimde mis gibi kokular var sipariş ettiğim yemekler pişmeye başladı :))

24 Nisan 2012 Salı

Beklentiler mi?


Yeni yeme düzenimde bugün 11. günüm. Kazasız bir şekilde bir haftamı atlattım, nice haftalar ve aylar ve istikrarlı yıllar diliyorum kendime :) Artık bu yaştan sonra severek kutlayacağım şey zayıf kaldığım yıllar olacak galiba (inşallah!!:)
Cumartesi dietisyenime gittim ve 2 kilo vermişim. Bir hafta için oldukça iyi bir sonuç olmasına rağmen itiraf ediyorum biraz moralim bozuldu. 134 kilo bir insan olarak en azından ilk hafta 3-4 killo vermeyi umuyordum. Çünkü geçmişte hep böyle olmuştu. Ancak günde 5000-6000 kalori alırken diete başlamıştım daha önce, bu sefer bir-iki aydır dikkat etmeye çalışıyordum.
Bunları yazarken bile aslında hatalı bir bakış açısı ile yaklaşıyorum. Verdiğim emeğin karşılığını aldığım için mutlu olmalıyken neden daha iyisi olmadı diye moralimi bozuyorum ki bunu küçük hedefler verdiğimi söylediğim biz zamanda yapıyorum.
Aslında bu durumlar da dietimizde karşılaşacağımız güçlüklerden biridir. Ne kadar, bir yol çizdiğimizi düşünsek ve bu yolda ilerlemeye çalışsak da, eskiden öğrendiklerimiz, yaşadıklarımız ve beklentilerimiz kafamızı karıştırabiliyor.
Bu sebeple Pazar günüm somurtarak, sürekli yatarak ve diet sınırlarımı zorlayarak geçti. Yok yok bozmadım, sınırlar dahilinde yedim ama sürekli bir şeyler yedim ve yatmaktan sırtım ağrıdı :)
Böylece bir gözlemim ve sonuç olarak iki yeni kararım oldu:
Hiç bir şey yapmadan bütün gün pinekleyerek geçirmek sıkıcı olduğunun yanında aslında yeni hayatımın düşmanı. Hiç bir şey yapmamaya niyetli olduğum günüm hiç bir şey yapmadan geçiyor. Aklım sürekli yemekte oluyor. Böyle günlerde mutlaka bir bahane ile dışarı çıkmaya karar verdim. Hiç bir planım olmasa bile spora gideceğim.
Sadece bir haftalık spor ile bile daha aktif bir insan oldum; evimle daha çok ilgileniyorum, otururken birşeylerle uğraşmak istiyorum.
Aslında diet ve sporla daha mutlu bir insan oluyorum ama bunu neden bırakıyorum, hiç bilmiyorum..

20 Nisan 2012 Cuma

Spor hocaları kilolu üyelerden neden haz etmez?

Uzun kilolu olma kariyerimde bir kaç spor salonu üyeliğim ve çok sayıda spor hocam oldu. Bu konuyu alınganlık olarak değil objektif bir gözlem olarak alınız :)
Spor salonlarında genellikle genç hocalar çalışır ve bu genç erkek hocalar kilo problemi olmayan güzel kadınların etrafında "bilinçli veya bilinçsiz" pervane olurlar. Kilo problemi olan bizler ise yardım alabilmek için fırsat kollamak zorunda kalırız. Yaşı çok genç olmayan hocalar biraz daha yardımcı olurlar ama salondaki etkinliğinizi artıracak bir ortam ne yazık ki oluşmaz. En bayıldığımda, birşey sormak için yakalamaya çalışırken, hocaların çok meşgul havalarına bürünüp favori üyesinin peşinden koşturmalarıdır.
Muhtemelen en önemli sebep güzel insanların hep dikkat çekmesi. Kişinin çok elinde olan bir davranış değil. Benim de tüm arkadaşlarım güzeldir, sevdiğiniz insanlar hep güzeldir.. Güzellikte sadece kaş gözle ilgili bir durum değil zaten. Dünya güzeli olduğu düşünülen kadınlar herkese güzel/çekici gelmeyebilir.
Ama itiraf etmeliyim ki filmlerde çok çirkin karakterleri seyretmeyi sevmem örneğin Recep İvedik serilerine tahammül edemememin bir sebebi de budur.
Spor hocalarını yargıladığım için yazmadım bu yazıyı, neden insan profesyonel iş hayatında içinden gelen duyguları bastıramaz merak ediyorum. Şişman insanlar toplum içerisinde bir çok tavra tahammül etmek zorunda kalıyorlar; bir çok şeyi görmemiş anlamamış gibi yapıyoruz. Kırılmadığımızı söylesek bile kırılıyoruz.
Tabiki yüzümüze kimse çok açık dille bir eleştiri yapmıyor, özellikle yetişkin olduğumuzda ama gözlerinde görebiliyorum. Şişman olmak beni diğer insanlardan ayıran bir özellik değil ama ne yazık ki Türkiye'de insan ve şişman insan ayrımı oluşuyor. Birçok konuda da böyle ikiyüzlüklerimiz var ne yazık ki..
Ne acıdır ki bakanlarımızdan biri şişman insanları zayıflamaya teşvik etmek için "şişko" diye çağırılmasını önermişti. Çocukken bana çok söylendi ama bir etkisi olmadı. Yani çok etkili bir tavsiye değil...
Konuyu biraz dağıttım ama, spor salonlarında, çocuklar, gençler, her yaştan kadınlar, erkekler olduğu gibi obez insanlar da var. Hatta şu iddiada bulunabilirim, spor salonlarında en altta obez kadınlar var, erkeklerle daha rahat iletişim kurdukları için belki bilmiyorum.
Şuanda yeni bir spor salonuna gidiyorum ve aynı davranışları burada da görüyorum, zamanla saldırılara, ayrımcılığa nasıl davranmamız gerektiğini öğreniyoruz.
Ben de kendi işime bakıyorum ve sadece gülüyorum.. 

18 Nisan 2012 Çarşamba

İlk sınavımı geçtim :)

Yıllardır ne zaman diete başlasam ilk hafta içinde sabrımı zorlayan bir durumla karşılaşırım. Aslında hepimizin başına gelen bir durumdur bu, bkz."Diete Pazartesi tekrar başlarım" yanılgısı..

Çoğu zaman yenildim itiraf ediyorum. "Bugün biraz yiyeyim akşam devam ederim veya yarın devam ederim dedim ama sonra "Aman yedim bir kere, bir kaç gün yiyeyim özlemişim" diyip, başka bir bahara bıraktım çabalarımı.

Vee bugün sınavı geçtim :)) darısı diğerlerine..

Dietteki 5.günüm(bu arada kendimce 1 haftamı, 1 . ayımı ve diğer ay dönümlerimi kutlamayı düşünüyorum ve tebiki kilomu koruduğum her yıl kutlamak amacım) ve ne oldu 5 yıldızlı bir otelde bölümce organizasyon-workshop yapmaya gittik. Ne tatlılar vardı amaa yemedim bakmadım bile. Hıh zaten çoğunun envaiçeşidini yemişimdir, bilmediğim şey değilki ayol!!

Sadece tatlılara değil açık büfeye de dayandım, yiyebileceğimi düşündüğüm bir kaç şey aldım ama hepsinin sadece tadına baktım bitirmedim(z.yaglı enginar, mantarlı yoğurtlu mezeler vb. gerçekten en zararsızları.)

Ama tadını beğenmediğimi yemedim çünkü beni mutlu etmiyor, içimden de gelmiyor. EYYO!!

Bugün fırtınalar kopmuş İstanbul'da ama halen baharda olmamızdan yardım alıyorum. Midemde bir yumru var çoğu zaman, içim kıpır kıpır oluyor güneş çıkınca, şakıyorum resmen, bir mutluluk saçasım geliyor herkese. :)) aşık mıyım neyim ;)

17 Nisan 2012 Salı

Kararlarıma uymaya karar verdim.. Ne olursa olsun!!

Karar vermek çok kolay ama uygulamak, kararlı davranmak çok zordur. Hepimizin başına gelir, çok isteriz, ne yapacağımızı nasıl yapacağımızı biliriz, gerçekleştiğinde nasıl mutlu olacağımızı da biliriz. Ama bir şekilde ilk engelde hevesimiz kaçar, bir türlü eski motivasyonumuza kavuşamaz ve hayal kırıklığı ile yarım bırakırız. Sonra başka bir konuya heves ederiz ve yine aynı son.

Bu konu ile ilgili bir kitap okuyorum bu aralar, çok azimliyim bir yandan yürüyüş yapıyorum, bisiklete biniyorum bir yandan elimdeki "Kişisel Ataleti Yenmek" adlı kitabı okuyorum. Tam teçhizatlıyım yani bugünlerde.. :)

Kapakta, "Tembellikle mücadele kitabı" yazısını okuduğum an gözlerim büyüdü,  aradığım cevap bu kitapta mı acep? Neyseki yazar bu kitap size ancak yol gösterir diye yazmış da başta, çok heveslenmedim. Ama aslında son zamanlarda kafamda dönen "miskinliğimle ilgili ne yapabilirim" sorularım için iyi bir kitap olduğunu farkettim. Kişisel atalet ile illgili bir çok tanımlama var içerisinde biri mutlaka tanıdık geliyor.

Neden kilo alıyorum sorusuna bulduğum cevaplardan biri "duygusal boşluktu", kitapta da benzer yorumlar bana yakın geldi.

Tam burada kitapta dün okuduğum ve Pablo Picasso'ya ait olduğu belirtilen bir sözü paylaşmak istiyorum;

" Bittiğini görmeden ölmen için, istediğin şeyi yarına bırakman yeter!"

Tanıdık geldi mi? :) hep Pazartesiye atılan dietler, yarına atılan ütüler (artık hiç yapamıyorum :))

Özetle yaptığım en büyük yanlışlığın; tembelliğin ruhumda olduğunu ve asla değiştiremeyeceğimi düşünmem olduğunu farkettim.

İnsan her zaman değişebilir, bir kere bunu kabul etmek gerek. Biz istemesek de aldığımız her karar, sonuçları, gördüğümüz her şey, duygularımızı ve bizi değiştiriyor. Lisede bir arkadaşım "İnsanlar değişir" dediğinde çok bozulmuştum ama insanlar değişir, her an değişiyoruz. Bu sebeple neden bu değişimi biz yönlendiremeyelim? (Burada biraz, hayatımı değiştiren ve yakın zamanda aldığım bir kişisel gelişim eğitiminin konusuna geçiş yaptım ama bu eğitime daha sonra geleceğim)

Son kararım, aldığım kararları ne olursa olsun uygulamak!! Ama üzerimde baskı yaratmayan küçük kararlarla başlıyorum işe. Örneğin haftada 3+1 gün spora gitmek. 4 kez gidersem süper olur, 3 kez gidersem eksik yaptığımı düşünüp hevesimi kırmayacağım.

Küçük hedefler küçük başarılar küçük mutluluklar..

Dün uyguladığım kararımı paylaşmak istiyorum çünkü önemli bir küçük başarı.. Dün spora gitmeye karar vermiştim ve mesaiye kalmam gerekti. Önce kararımdan dönmek istemedim ama sonra kararımı revize ettim, mesaiden sonra spora gittim. Hatta eve uğrayıp gittim :))

Diyorum ki mücadeleden vazgeçmemeliyiz, yerinden kalkamayan bir insan olmak istemiyorum birkaç sene sonra, muhtemelen öyle bir durumda uzun yaşayamam. Sosyal hayata dahil olmak, istediklerimi giymek, zayıflamayı hayatımın merkezinden çıkarmak ama bana uygun, sağlıklı bir bedende kalmayı hayatım boyunca başarmak istiyorum.

Zaman zaman hayatımızdaki öncelikler sıralamasında kendimizi biraz yukarı taşımamız gerekiyor. Biraz da kendimiz için birşeyler yapmalıyız ki diğer insanlara daha mutlulukla vakit ayırabilelim.

Yani.. Yarın değil bugün!!

15 Nisan 2012 Pazar

Bağımlıklarımız…

Duruma göre içkiye, uyuşturucuya, değer verdiğimiz birine, belki çocuğumuza, işimize, spora ve konu itibariyle yemeğe bağımlı olabiliyoruz. Bağımlılıklarımız insanlık kadar eski mi bilmiyorum ama daha çok gördükçe, daha çok düşündükçe, hissettikçe kaçışlarımız ve bağımlılıklarımız oluşuyor sanırım. Başetmeye çalıştıkça daha çok bağlanıyoruz, kurtulmaya karar verip bu sefer son tamam diyoruz ama geri dönüyoruz.
Diğer bağımlılıklardan bahsetmeyeceğim benim boyumu çok aşar. Ben ne yazık ki artık uzman olduğum yeme bağımlılığımdan bahsetmek, onu daha iyi anlamaya çalışmak istiyorum.
Bu dünyadaki en önemli görevlerimizden biri irademizle başa çıkmak ama çok çok zor bir görev.. Yapman gerekeni bilmek yetmiyor. Başkalarının desteği de yetmiyor. Hepimizin hayatında zayıflamamız için destek olan arkadaşımız, kardeşimiz, annemiz vb vardır. Zaman zaman tatlılıkla, bazen öfkeyle, cezayla yol göstermeye çalışırlar. İyi niyetli olduklarını biliriz ama "ben" istemedikçe "ben" çaba göstermedikçe "ben" inanmadıkça hiçbir gelişme gösteremem. Bunu belli bir anda biz anlarız ancak destekçilerimiz bu durumu kabullenemiyorlar ve kendilerine görev ediniyorlar. Hele üzerimizde baskı varsa hem kendimizle hem de onlarla uğraşmak zorunda kalıyoruz.
Üzülerek söylüyorum ki çok masraf çıkardım anneme, hep en büyük destekcim olmuştur. Doktorlara, tedavilere, spor merkezi üyeliklerine çok para vermiştir. Görev insanı olduğu için ve tabi kızını tanıdığı için beni takip etmiş, kontrol etmiştir. Hakkını ödeyemem ama bu bağımlılık öyle bir durum ki çok rahat yalan söyleyip, bildiğini okuyabiliyorsun. Öyle kötü bir kısır döngü ki aynı durumlarla sürekli karşılaşıp aynı duygular içinde boğuluyorsun. Yemeğin mutlu hissettireceği yanılsamasına her defasında kapılıp, yediğinde kendinden nefret etmeyle başlayarak mutsuzluk ve depresyonun başlaması ile iyice kayboluyorsun. Sonrası daha çok yemek, daha çok mutsuzluk
Bahsetmişmiydim bilmiyorum kilomdan ama en son yazdığımda böyle gidersem 140 kilo olacağıma dair bir düşünce vardı kafamda. Ne yazık ki endişe değil düşünce.. Gerçekleşiyormuş neredeyse..
Uzun zamandır yazmıyorum çünkü ben hiç ortayol insanı olamadım davranışlarımda. Benim için ya hep ya hiç oldu hayatım boyunca. Notlarım bile pek ortalama değildi.
Yani kollarımı sıvayıp bir işi yapacaksam tam yapmaya çalışıyorum, yapmayacaksam da tamamen bırakıyorum. Çok da gurur duyulacak bir davranış şekli değil. En net sonucu durmaksızın kilo almam.
Ama gerçekten hazır olmadan da diete başlayamıyorum. En son seferde hem dietisyenimin zamanını hem de kendi zamanımı boşa harcadım. Dietisyene gittiğim sürede 5 kilo almışım. Çok ironik aslında..
İstediğimiz şeylerle istediğimizi düşündüğümüz şeyler arasında ayrım yapabilmek çok önemli. Zayıf olmayı istiyorum ama zayıf olmam için seçmem gereken yolu doğru tespit etmeliyim. Yapmış olmak için yaptığımda böyle 5 kilo alıyorum işte.
Tam da bu sebeple dietisyenimi ve yazmayı bıraktığımdan beri(bu arada duyan da sanki yıllardır yazıyordum da bir anda bıraktım zannedecek :) çok düşündüm. Neden kilo aldığımı neden zayıflamamayı seçtiğimi neden daha çok daha çok yemek istediğimi. Doymadığımı ama aslında mideme zarar verdiğimi… Bazı cevaplara ulaştım tabi hepsini yazar mıyım bilmiyorum ama aslında düşünmek, yüzleşmek, gerçekten ne hissettiğini acı gelse de bilmek ve gideceğin yolu belirlemek iyi geliyor. Baskı yok!! Günler aylar sürebilir.. İlk adım derin bir nefes almak ve ilk önce elindekini bırakıp bir bardak su içmek..
Tekrar merhaba :)